12 Kasım 2013 Salı

Bir Hukuk Öğrencisi;

Share


Pek değerli hayranlarım! Caaağnım, güzelim okurlarım!

Çaylak ben, uzun sayılabilecek bir aradan sonra, izninizle yine sizlerleyim. İnternetten uzak kaldığım süre içerisinde espri anlayışımın canına okudum yani, haberiniz de olsun. Yok efendim, iyice iğrenç espri yapmaya başladı bu kız, efendime söyleyeyim yazısı da kötüleşmiş(!) falan demeyin, moralimi bozmayın sayın okurlar. Ehe, ehe.

Bir hukuk öğrencisi kimdir? Neyin nesidir? Neden özellikle hukuktur? Hukukçu olmanın nesi iyidir, nesi kötüdür? İşte, işte, işte biz de tam bu konudan bahsedeceğiz. Hatta hemen de bahsetmeye başlıyorum.

Öncelikle, bir hukuk öğrencisi özeldir, prestijlidir canlarım. Çoğu zaman arkasından gıptayla, hatta ve hatta kıskançlıkla bakılır. Ailesi tarafından el üstünde tutulur. Zira akraba ortamında hava atılınası bir objedir artık bu söz konusu öğrenci. Ondan kötü yerlerde okuyan bilumum komşu çocukları tarafından boğazlanmak istenmesi de bu fakültenin ayrı bir güzelliğidir. Hiçbir iyi yanı olmasa bile havası vardır bir kere! Fakülteye girişi bile ezicidir. O turnikeye kartı basış, o turnikeden geçiş, o amfiye yürüyüş... Sanki fakültenin tek öğrencisi O'dur! Öyle de havalıdır, öyle de gururludur! Lakin derse geç kalmışsa o aşamaları Usain Bolt hızında atlar, belki yanlış kapıdan derse girip rezil de olur. Orasını henüz deşifre edemedim.





Akrabalar tarafından "Avukat olma, yalancı onlar." diye bilmem kaç kere uyarılır. Lakin en basit bir hukuki işlemde herkesin ona koşacağının da oldukça farkındadır. Buradan o akrabalara sesleniyorum, kendinize gelin hoooov! "Avukat vekaleten yalancıdır." canlarım, pek değerli bir hocamın sözüdür.

Genel konuya geri dönecek olursak, Türkiye genelinde nadide sistemlere sahip olan üniversiteler de vardır. Misal, bir Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi herkes vizelere girerken geziyor olur! (bkz.: Lunapark yüzünden boynunun cılkı çıkan ben.) Bütün ülke üniversitelerinde "Kasım'da vize başkadır." felsefesi benimsenmişken onun sınav sistemi bile kendine özeldir. Senede toplam iki kere sınava girer, boş zamanlarını ise farklı üniversitelerden arkadaşlarına hava atarak değerlendirmeyi uygun görür. Öyle de havalıdır. Başka bir deyişle öyle de ergendir.



Binasının güzelliğini de unutmaz o! Kampüsteki en güzel bina onundur ya zaten. Bir tıp fakültesini bile ezer geçer. Bir şeyden yakınmaya başlayacak bile olsa, "Neyse yaa, bizim bina güzel en azından." diye kendini avutmaya döner. Girişinde kocaman Arthemis . Güzeldir ya onun okulu, güzeldir. Turnikesi de vardır. O kartı bastıktan sonra çıkan 'bip' sesi bile ayrı bir güzeldir sanki! Üstelik turnike sağ olsun, öyle her kafasına esen giremez bu fakülteye. Yeri gelir, kartını unutan hukukçu bile giremez. Evet, evet, havası vardır.

Fakültenin içindeki kantinde kutu meyve suyuna 2,25 TL verir. Halbuki tramvaya binmeye üşenmese, ki tramvay da üniversite içinde ücretsizdir, 2,50 TL'ye döner-ayran bile yiyebilir. Ama olmaz. Kantin iyidir. Kantinin önünde masa tenisi masası(?) da vardır ya. Yeri gelir, topa abanacağım diye masanın üzerine kapaklanır. Yeri gelir, topa bile vuramaz. Öğrencinin içindeki gizli rezalet böyle zamanlarda baş gösterir. Öyledir, evet.

Tabii, bu söz konusu olaylar, genelde okula yeni kaydolmuş, yeni mi yeni, çömez mi çömez öğrencilerin içlerinde yaşadıkları, hayata pembe gözlüklerle baktıkları ilk zaman diliminde gerçekleşen olaylardır. Tahminimce vize dönemlerinde kendileri, artık o kadar özel hissetmiyor, yakaları paçaları telaşla tutuşmuş insanlar olacaklar. Ocak'a doğru bloga girinim yollarında sıkıntı yaşarsam hiç şaşırmayın. Yaşayalım, görelim. Hevesle(!) bekliyoruz.



Çaylak yazdı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder